PANDEMİDEN KAYNAKLANAN İŞ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARINA ÖZGÜ İHTİSAS İŞ MAHKEMELERİNİN KURULMASI GEREKLİLİĞİ

Koronavirüs olarak kamuoyunda bilinen Covid-19 virüsünün oluşturduğu hastalık, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi olarak ilan edilmiş ve ülkemizde de bu virüsten kaynaklanan pek çok vaka görülmüştür. Virüsün yayılma hızı ve şekli, çalışma ilişkileri de dahil olmak üzere pek çok alanda öngörülmeyen etkilerin doğmasına sebebiyet vermiştir. Öyle ki; pandeminin çalışma hayatında doğurduğu etkiler neticesinde iş ilişkilerinde esaslı değişiklikler yapılmış, bu çerçevede iş sözleşmeleri tarafların ortak iradeleri ya da kanuni düzenlemeler çerçevesinde askıya alınmış, çalışma süreleri, şekilleri veya ücretlerde değişikliğe gidilmiş veyahut da iş sözleşmeleri sona erdirilmiştir. Bu etkilerin en doğal sonucu ise yakın dönemde iş sözleşmelerinden kaynaklı uyuşmazlıkların gündeme gelecek olmasıdır. İş mahkemelerinin mevcut iş yükleri düşünüldüğünde, normalleşme sürecine geçildiğinde mevcut mahkeme sayısının ve uzmanlıklarının yeni iş uyuşmazlıklarının çözümünde yeterli olamayacağı açıktır. Bu nedenle işbu çalışmamızda kısaca, pandeminin etkileri nedeniyle oluşan iş uyuşmazlıkları hususunda ihtisaslaşmış yeni iş mahkemelerinin kurulması gerekliliği üzerinde duracağız.

İş Mahkemelerinin Mevcut İş Yüklerine Yönelik Analiz

Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü’nün 2018 yılı Adli İstatistik Raporu’na göre; Türkiye genelinde iş mahkemelerinde görülen toplam dava sayısı 2011 yılında 348.799 iken 2014 yılında 424.890 ve 2018 yılında ise 540.156 olmuştur(1). Görüldüğü üzere; yalnızca 7 yılda iş mahkemelerinde görülen uyuşmazlık sayısı 1,5 katından daha fazla artış göstermiştir. Keza aynı rapora göre; 2011 yılında karara bağlanan bir iş davasının ortalama görülme süresi 488 gün iken, bu süre 2018 yılında 629 güne çıkmıştır. 2018 yılı ile birlikte dava şartı zorunlu arabuluculuk müessesesinin getirilmesi ve bununla birlikte ihtiyari arabuluculuk kültürünün de yaygınlaşmaya başlaması iş ilişkilerinden kaynaklı uyuşmazlıkların dava süreci öncesinde çözülmesini sağlamışsa da iş mahkemelerinin mevcut yüklerinin halihazırda sağlıklı bir yargılama yapılmasına elverişli durumda olmadığı açıktır. Zira alternatif çözüm yollarına yönelik yasal düzenlemelere rağmen, özellikle İstanbul gibi endüstriyel ilişkilerin geliştiği şehirlerde her bir iş mahkemesine yıllık ortalama 1.000 yeni dava tevzi edilmektedir. Bu durum da yargı sisteminin iş yükünün, temel hak ve özgürlüklere zarar verilmeden eritilmesi adına birtakım yeniliklerin ihdas edilmesi gerekliliğini doğurmaktadır.

Gelinen noktada pandemi, yargı faaliyetlerinin de aksamasına neden olmuş ve böylelikle yargıdaki iş yükünün daha da artması gibi bir tablo oluşmuştur. Zira mahkemeler, pandeminin etkilerine bağlı olarak duruşmaları görememiş ve duruşmalar ileri tarihlere ertelenmiştir. Keza 7226 sayılı Bazı Kanunlar Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un Geçici 1. Madde düzenlemesi ile hukuk, idare ve ceza yargılamasına yönelik sürelerin de durdurulmasına karar verilmiştir. Her ne kadar mevcut durum, bu önlemlerin alınmasını ve yargıdaki faaliyetlerin de belirli ölçüde durmasını gerektiriyorsa da bu gereklilikler neticesinde yargıdaki iş yükünün giderek artacağı bir gerçektir. Özellikle pandeminin etkileri nedeniyle iş ilişkilerinden kaynaklı uyuşmazlıkların sayısının alışılmışın dışında olacağı gözetildiğinde, iş yükünün de alışılmışın dışında artış göstermesi kaçınılmazdır.

İş yükünün sağlıklı bir şekilde dağıtılmasındaki en temel prensip, iş yükünü kaldırabilecek iş gücüne ve bu iş gücünü verimli kullanabileceğiniz bir sisteme sahip olmanızdır. Aksi takdirde iş yükünün artış gösterdiği bir ortamda mevcut iş gücü ile iş yükünün eritilmesi mümkün olmayacaktır. İş yargısında doğacak iş yüküne bağlı olarak da yeni iş mahkemelerinin kurulması gerekmektedir. Fakat yeni iş mahkemelerinin kurulması, yalnızca iş gücü ihtiyacının karşılanması anlamına gelmekte olup; iş gücünün verimli bir şekilde kullanılabilmesi ve bu çerçevede hak arama hürriyeti, mahkemeye erişim hakkı, savunma hakkı ve adil yargılanma haklarının temini için pandeminin etkilerinden kaynaklı iş uyuşmazlıkları hususunda ihtisaslaşmış iş mahkemelerinin oluşturulması da elzemdir.

Pandemiden Kaynaklı İş Uyuşmazlıkları Üzerine İhtisaslaşmış İş Mahkemelerinin Kurulması Gerekliliği

Yargı Reformu Stratejisi Belgesi ile Türk yargısına yöneltilen en önemli eleştirilerden birinin hakimlerin uzmanlığını sağlayacak bir anlayışın benimsenmemiş olduğu ifade edilmiş ve ihtisas mahkemelerinin ülke genelinde yaygınlaşmasına ve hakimlerin uzmanlaşmasına yönelik uygulamaların artırılması hedef olarak benimsenmiştir. Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde söz konusu hedefe yönelik öncelikli faaliyetler de ayrıca belirtilmiştir. Buna göre; öncelikli olarak hakimlerin ceza ve hukuk hâkimi olarak ayrışmaları ve bu yönde ihtisaslaşmaları sağlanacak, ihtisas gerektiren alanlarda özel mahkemeler kurulacak, bazı davaların il merkezlerindeki ihtisas mahkemelerinde görülebilmesine yönelik çalışmalar yapılacak ve bazı ihtisas mahkemelerinde görev yapan hakimlerin bu mahkemelerde görev almadan önce ya da gerektiğinde görevleri süresince eğitim almaları sağlanacaktır.

Bu kapsamda belirtmek isteriz ki; Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde ifade edildiği gibi Türk yargısında uzmanlaşma en önemli sorunlardan biri olarak göze çarpmaktadır. Zira her ne kadar adalet personeli sayısı yeterli olsa dahi uzmanlaşmanın olmadığı bir yargı sisteminin hızlı ilerleyebilmesi ve sağlıklı bir yargılama yapabilmesi mümkün değildir. Bu nedenle ihtisaslaşmaya yönelik bir hedefin benimsenmiş olması, yargı reformunun gerçekleşebilmesi için önemlidir. Nitekim gelinen noktada pandeminin etkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların önemli bir kısmının benzer nitelikteki tip davaları doğuracak olması ve uyuşmazlık çözümünde benzer hukuki parametrelerin bu yargılamalarda kullanılacak olması da pandeminin etkilerinden doğacak uyuşmazlıklar bakımından ihtisas mahkemelerinin kurulması gerekliliğini ortaya koymaktadır.

Bu noktada özellikle tip davalar bağlamında ihtisaslaşmanın gerekliliğinin incelenmesi faydalı olacaktır. Şöyle ki, pandemi, pek çok işletmede benzer etkiler doğurmuştur. Buna bağlı olarak işletmelerin aldığı tutumlar arasında da ciddi benzerlikler oluşmuş veyahut işçiler açısından benzer hukuki sonuçlar ortaya çıkmıştır. İfade edildiği üzere; bu benzerliklerin ortaya çıkmasının temelinde pandeminin işletmenin faaliyetlerinin devamına yönelik etkilerinin benzer olması yatmaktadır. Bir diğer deyişle, kamu otoritesi kararı ya da işletmesel karar ile faaliyeti durdurulan/azaltılan işletmelerin oluşturdukları tedarik zincirlerinde bozulmalar yaşanmış, tedarik zincirindeki bozulmalar bu mal ve hizmetlere ihtiyaç duyan işletmelerin iş yüklerindeki devamlılığın ortadan kalkmasına neden olmuş, bu durum da iş gücü ihtiyacını geçici ya da sürekli olarak olumsuz etkilemiştir. Buna ek olarak işletmelerin nakit rezervlerini tutma konusundaki katı tutumları, borçlarını ödememe gibi bir davranış modeli sergilemelerine, bunun neticesinde alacaklı konumdaki diğer işletmelerin olumsuz etkilenmesine ve çalışanlarına yönelik ücret ödeme edimlerinde güçlük çekmelerine sebep olmuştur. Tüm bunların sonucunda ise pek çok işletme zorlayıcı nedene dayalı olarak bir haftalık yarım ücret uygulaması ve akabinde kanuni olarak iş sözleşmesinin askıya alınması yoluna gitmiş, yine pek çok işletme çalışanlarına ücretsiz izin vermiş ve yine pek çok işletme kısa çalışma ödeneği uygulamasına başvurmuştur. Ayrıca pandeminin bu olumsuz etkilerine dayalı olarak önemli ölçüde çalışanın da iş sözleşmesi sona erdirilmiştir. Her ne kadar yürürlüğe konulmuş olan ve ileride konulması amaçlanan yasal düzenlemeler ile istihdamın güvence altına alınması amaçlanmaktaysa da halihazırda aydınlatılmaya muhtaç binlerce iş uyuşmazlığının doğduğu açık olup; yapılacak yasal düzenlemelerin yorumlanmasından dahi kaynaklanacak binlerce uyuşmazlığın ilerleyen dönemlerde gündeme geleceği görünen bir gerçektir. Uyuşmazlıkların doğduğu noktaların benzerliği, yukarıda da örnekleri sunulan tip davaların doğmasına neden olacaktır.

Bu kapsamda zorlayıcı sebep kavramı, zorlayıcı sebebe dayalı olarak iş sözleşmesinin feshi, işverenin olağanüstü koşullar nedeniyle tek taraflı iş sözleşmesini askıya alabilmesi, kısa çalışma döneminde iş ilişkisine devamın işçiden beklenip beklenemeyeceği, kısa çalışma ödeneği başvurularının reddedilmesi, işverenlerin kısa çalışma döneminde kısa çalışma ödeneği ile ücret arasındaki farkı çalışanlarına ödeyip ödeyemeyecekleri, işyerinde kısa çalışma uygulaması sürerken kısmi süreli de olsa çalışan personele prim, ikramiye gibi ödemelerin yapılıp yapılamayacağı, uzaktan çalışmalarda işverenlerin tek taraflı tasarrufları ile yemek ücretlerini ödememe kararı almaları, uzaktan çalışmalarda yaşanabilecek kazaların iş kazası olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği, işçinin koronavirüse yakalanması halinde bu durumun iş kazası sayılıp sayılmayacağı, yasalaşması halinde fesih yasağı uygulanan hallerde işverenin ahlak ve iyi niyet kurallarına dayalı olarak yaptığı fesihlerdeki kötü niyet kriterinin işe başlatmama tazminatlarına, kötü niyet tazminatlarına ve ayrıca maddi tazminatlara etkileri, yine yasalaşması halinde fesih yasağı kapsamında olan hallerde işverenin tek taraflı tasarrufu ile verdiği ücretsiz izinlerde ücretsiz iznin son çare olması gibi bir ilkenin göz önünde bulundurulup bulundurulmayacağı, iş sağlığı ve güvenliğine yönelik işyeri içi tedbirlerinin ne noktada yeterli olabileceği, işyerinde koronavirüse yakalanan çalışanların açıklanmaması halinin işçi bakımından iş ilişkisini sürdürmeye yönelik etkileri, olağanüstü koşulların çalışma sürelerinde yarattığı azalma neticesinde işverenin ücrette tek taraflı tasarruf ile kesintiye gidip gidemeyeceği gibi pek çok husus açıklanmaya muhtaç olup; bu açıklamaların yargı kararı ile tescil edilmesi gereklidir. Ancak tüm bu hususlar hukuk camiasında tartışılmakta ve tartışmalar neticesinde pek çok farklı görüş ortaya çıkmaktadır. Nitekim bu tartışmaların neticesinde pek çok farklı görüşün oluşması son derece doğaldır.

Zira tartışmaya konu edilen hususların önemli bir kısmı önceki dönemde yargılamalara konu edilmemiş veyahut da yargılamalara konu edilen hususlarda bir içtihat birliği oluşmamıştır. Kaldı ki, yargılamaya konu edilen hususların koşulları ile pandeminin oluşturduğu koşulların kıyaslanamayacağı da su götürmez bir gerçektir. Bir diğer deyişle pandeminin yarattığı olağanüstü koşullar, iş hukukundaki işlem dinamiklerinin değişmesine neden olmuştur. Bu kapsamda değişen dinamikler ile iş hukukunun doğasına uygun yorumlar getirilmeli ve bu sayede hukuki güvenlik ilkesini de teminat altına alan kararlar verilmelidir. Pandeminin doğurduğu olağanüstü koşullar ve dinamiklerdeki değişiklik, bu durumdan doğan uyuşmazlıkların daha hassas bir şekilde ele alınması gerekliliğini doğurmaktadır. Tabi ki, pandeminin etkileri nedeniyle oluşan uyuşmazlıkların, diğer uyuşmazlıklar karşısında daha değerli olması gibi bir durum söz konusu değildir. Ancak pandeminin etkileri nedeniyle doğan uyuşmazlıkların bu hususta ihtisaslaşmamış mahkemelerde görülmesi hem ilk derece mahkemelerinin iş yüklerinin artmasına neden olacak hem de iş yükü artmış mahkemeler, pandeminin etkilerinden doğan uyuşmazlıklara yönelik uzmanlık sahibi olmamaları nedeniyle hatalı kararlar vererek, tekrar bu davaları görmek zorunda kalacaklardır. Bu durumun en doğal sonucu, pandeminin etkilerine dayanmayan iş hukuku uyuşmazlıklarının da bu davalar nedeniyle daha yavaş ve daha az incelenerek görülecek olmasıdır.

Bunlarla birlikte, doğacak tip davalar ile ilgili olarak uygulamada içtihat birliğinin sağlanması için de ihtisas mahkemelerinin kurulması son derece gereklidir. Zira ihtisas mahkemelerinin kurulmaması halinde bu konuda uzmanlığı olmayan ve daha çok normal şartlar altında doğmuş iş uyuşmazlıklarını inceleyen iş mahkemelerinin bu uyuşmazlıkları görmeleri söz konusu olacaktır ki; normal şartlar altında doğan iş uyuşmazlıklarının pandeminin yarattığı olağanüstü koşullarla aynı kriterler bağlamında değerlendirilmesi hakkaniyete aykırı kararların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Pek tabi, ihtisas mahkemeleri de pandeminin etkilerinden doğan uyuşmazlıkları iş hukukunun doğasına uygun çözümler vasıtasıyla karara bağlamalıdırlar. Ancak bu çözümlerin olağanüstü koşulların yarattığı etkilerden soyutlanmış bir şekilde getirilmesi, hukukun yöneldiği amaç bakımından bir uyumsuzluk doğuracaktır. Tüm bu açıklamalar kapsamında öz olarak ifade etmek gerekir ki; hem işçiler hem de işverenler bakımından hak kayıplarının önüne geçebilmek ve sağlıklı bir yargılamayı temin edebilmek amacıyla pandeminin çalışma hayatına etkileri ve iş hukuku bakımından bu etkilerin çözümleri konusunda ihtisaslaşmış iş mahkemelerinin kurulması oldukça önemlidir. Böylelikle hem pandeminin etkilerinden kaynaklanan uyuşmazlıkların savunma hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve adil yargılanma haklarını da teminat altına alarak çözülmesi sağlanacak, hem de Yargı Reformu Strateji Belgesi ile amaçlanan hedefe yönelik önemli bir adım atılmış olacaktır.

İş hukukunun canlı ve hayatın her an içerisinde olduğu, kişi bakımından etki alanının diğer hukuk dallarına nazaran çok daha yüksek olduğu gözetildiğinde, ihtisaslaşmaya yönelik amaç öncelikle pandeminin etkilerinden kaynaklanan iş uyuşmazlıklarının çözümü için kurulacak ihtisaslaşmış iş mahkemeleri ile gerçekleştirilebilecektir. Özellikle yargı faaliyetlerinin aksadığı bu dönemde teknolojik imkanlardan da yararlanmak suretiyle bu mahkemelerde görevlendirilen hakimlere yönelik eğitimler verilebilecek ve normalleşme sürecinde pandeminin hayatımızda yarattığı olumsuz etkilerin hak arama hürriyetinin teminin noktasında devam etmemesi sağlanabilecektir.

Sonuç

Yaşam hakkımızın teminat altına alınmaya çalışıldığı şu günlerdeki olumsuzlukların normalleşme sürecinde devam etmemesi ve diğer temel hak ve hürriyetlerimizin güvence altına alınabilmesi için Yargı Reformu Strateji Belgesi’ndeki hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik somut adımlar atılmalı ve bu kapsamda ilk olarak iş ilişkilerinden doğan uyuşmazlıkların seri ve sağlıklı bir şekilde çözülmesi için ihtisaslaşmış iş mahkemeleri kurulmalıdır. Aksi takdirde pandeminin doğurduğu olumsuz etkiler, hastalığın tedavisi bulunsa bile toplumsal yaşamın farklı noktalardaki etkilerini en yıkıcı şekilde göstermeye devam edecektir. Bu nedenle Adalet Bakanlığı’nın ivedi bir şekilde ihtisas mahkemelerinin kurulmasına yönelik çalışmalara başlaması, uyuşmazlıkların çıkış noktalarına dair tespitlerin yapılması, bu tespitleri gerçekleştirirken sosyal taraflar olan işçi ve işveren meslek kuruluşları ile bilim çevrelerinin görüşlerini alması ve neticeten hak arama hürriyeti, savunma hakkı, adil yargılanma hakkı ve mahkemeye erişim haklarının bu suretle daha sıkı şekilde teminat altına alınması gerekmektedir.

 

1 Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğü, Adli İstatistikler 2018, Hizmete Özel, Ankara (Çevrimiçi), http://www.adlisicil.adalet.gov.tr/Resimler/SayfaDokuman/2182019155518istatistik2018.pdf, 12.04.2020.