SALGIN HASTALIK KOŞULLARINDA HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜN REKLAM İÇERİKLERİ YOLUYLA KISITLANMASININ HUKUKİ DEĞERLENDİRMESİ
I. GİRİŞ:
Tüm Dünya’da olduğu gibi ülkemizde de yeni tip Koronavirüs salgını ile mücadele tüm hızıyla devam etmekte. Ortaya çıktığı günden beri hastalığın yayılmasının önlenmesi için alınması gereken en önemli bireysel tedbir sosyal temasın azaltılması olarak tavsiye edildiği üzere imkânı olan yurttaşlar evde kalmayı tercih ediyorlar. Bu durum doğal olarak beşeri ilişkilerin tümünü, bireylerin günlük alışkanlık, öncelik ve ihtiyaçlarını en azından hastalık tehdidi ortadan kalkana dek köklü biçimde değiştirdi. Evinden çıkmayan ve başka gündemleri neredeyse tümüyle bir kenara bırakarak kendisini, yakınlarını ve tüm toplumu virüsten korumaya, hayatta kalmaya odaklanan bireyler hükümetten gelen günaşırı bilgilendirmelere ve tedbirlere, Dünya’nın farklı yerlerinden gelen Koronavirüs haberlerine kulak kesilmiş durumdalar. Nitekim RTÜK’ün açıkladığı izlenme oranları da bu veriyi teyit ederek bu yılın Mart ayında haber kanallarının izlenme oranının geçtiğimiz yılın aynı dönemine oranla yüzde yirmi beşe yakın bir artış gösterdiğini ortaya koyuyor. Evde geçirilen süreye paralel olarak televizyonların açık kaldığı sürede de ciddi bir artışın yaşandığı hesaba katılırsa bu oran daha da çarpıcı bir hal alıyor. Benzer bir yoğunluğun internet ortamında yayın yapan haber siteleri bakımından da yaşanmakta olduğunu da ifade etmek mümkün.
Doğru ve güncel habere ulaşma ihtiyacının gittikçe gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçlara dönüştüğü, haber alma hakkının sağlık hakkı ve hatta yaşam hakkıyla iç içe geçtiği olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. 10 Nisan gecesi saat 22:00 sularında 31 ilde iki günlük sokağa çıkma yasağının ilan edileceği bilgisinin haber sitelerinde yer almasını müteakip market ve fırınlarda yaşanan ve İçişleri Bakanı’nın kabul edilmeyen istifasıyla sonuçlanan izdiham görüntüleri de anlaşılır, güvenilir ve ulaşılabilir bilginin kamu sağlığını ne denli yakından ilgilendirdiğinin en somut örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Diğer yandan internet ortamında doğru ve güvenilir bilgi ve habere ulaşmanın sair zamanlardan daha kolay olduğunu söyleyemeyiz. Haber sitelerinde herhangi bir bilgiye erişmek için karşımıza çıkan onlarca reklam içerikli açılır pencereyi aşmak, bunlardan yanlışlıkla tıkladıklarımız varsa kapatmak, videolu haberleri izleyebilmek için öncelikle karşımıza çıkan reklam videolarının bitmesini beklemek, doğru habere ulaşmak için arama motoru kullanmışsak “click-bait” tabir edilen sitelerden sıyrılarak aradığımız içeriğe kavuşmak için çoğu zaman çetin bir mücadele veriyoruz.
Bugün Türkiye’de Koronavirüs testinin hangi hastanelerde yapıldığını öğrenmek gibi acil bir amaç için dahi arama motorlarını kullandığınızda öncelikle karşınıza onlarca reklam ve “click-bait” içeriği çıktığını görebilirsiniz. Bu türden içeriklerin insanlara nasıl bir bıkkınlık verdiğini anlamak için kullanıcıların pek çok mobil uygulama ve internet sitesine reklam olmadan erişebilmek için ilave ücret ödemeyi göze aldıklarını hatırlatmamız yeterli olacaktır.
İçinden geçtiğimiz süreçte bu saldırgan tutumun ahlaki olarak eleştirilmesi mümkün ve gerekliyse de bu husus makalemizin konusunu teşkil etmemektedir. Zira aynı tutumun hukuka da aykırı olduğunun ifade edilmesine, konunun bu yönüyle de irdelenmesine ihtiyaç var.
II. HABER ALMA HÜRRİYETİ:
Anayasa’nın 26. Maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. Maddesi ifade hürriyetini düzenlemektedir. Her iki düzenlemede de haber alma özgürlüğü ifade hürriyetiyle beraber düzenlenmiştir. Gerçekten bilgi alma özgürlüğü, mümkün olan tüm yasal kaynaklar aracılığıyla bilgi toplama ve bilgi arama hakkını da içerir. Bilgi alma özgürlüğü uluslararası televizyon programlarını da kapsar. (Bkz: AİHM Autronic AG/İsviçre kararı, 22 Mayıs 1990) Bilgi ve fikir alma özgürlüğü basınla ilişkilidir. Ancak Mahkeme bu özgürlüğü, bu türden bilgi ve düşüncelerin kamuoyuna sunulmasına olanak tanınmasının yanı sıra, özellikle de kamu yararı güden konularda, kamuoyunun uygun şekilde bunlardan haberdar olma hakkıyla birlikte okur. Bahis konusu yoğun reklam içeriğinin kamu yararı güden konularda halkın haber alma hakkını ölçüsüz biçimde sınırladığı açıktır. Burada reklam veren yahut internet sitesini işleten şirketlerin ifade hürriyeti ve çalışma hürriyetlerinin de koruma kapsamında olduğu ileri sürülebilir.
Ne var ki giriş bölümünde de ifade edildiği üzere içinden geçtiğimiz salgın hastalık sürecinde halkın haber alma hürriyetinden daha geniş olarak yararlanmasının gerekeceğini, özellikle ulaşılmak istenen bilgiye erişimi imkansız hale getiren reklam içeriklerinin sınırlandırılmasının olağanüstü dönemlerde temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması rejimine uygun düşeceğini, olası bir sınırlandırmanın demokratik toplumda gereklilik, ölçülülük, Anayasa’nın sözü ve ruhuna uygunluk, öze dokunmama, meşru amaç ve kanun tarafından öngörülmüş olma şartlarını taşıyacağını değerlendiriyoruz.
Nitekim ifade hürriyetinin sınırlandırılması rejimi açısından bakıldığında Anayasa’nın 26. Maddesinde sayılan sınırlandırma gerekçelerinden birinin “kamu düzeni” olduğu görülür. Doktrinde yaygın olarak kabul gören anlayışa göre kamu düzeni kavramı içerisinde genel sağlık kavramını da barındırmakta olduğundan genel sağlığı bozucu, salgın hastalıkla mücadeleyi sekteye uğratıcı mahiyetteki bahis konusu reklam yayınlarının sınırlandırılması hukuka uygundur.
Ayrıca haber alma hürriyeti münhasıran bir hürriyet olmamakla birlikte, halkın doğru bilgiye ulaşması aynı zamanda devletin sorumluluğudur. Nitekim Anayasa’nın 28. Maddesi uyarınca devlet, basın ve haber alma hürriyetini koruyacak tedbirler alır.
III. SALDIRGAN VE HAKSIZ TİCARİ UYGULAMA:
10 Ocak 2015 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca hazırlanan Ticari Reklam ve Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği’nin “Doğruluk ve Dürüstlük” başlıklı 7. Maddesi uyarınca reklamlar ekonomik ve sosyal sorumluluk bilinci içinde ve haksız rekabete yol açmayacak şekilde hazırlanmalıdır.
Yine aynı yönetmeliğin 31. Maddesi, ticari uygulamanın taciz boyutuna ulaşması halinde saldırgan ticari uygulamadan söz edilebileceğini düzenlemiştir. Aynı maddenin (c) bendinde uygulamanın saldırgan olup olmadığının belirlenmesinde “tüketicinin muhakeme yeteneğini bozduğu bilinen doğal afet gibi bir felaket ya da aynı derecede bir başka durumun ticari uygulamada bulunan tarafından, tüketicinin mal veya hizmete ilişkin kararını etkilemek için kötüye kullanılıp kullanılmadığı” hususunun da inceleneceği vurgulanmıştır. Dolayısıyla bu günlerde çokça karşılaşılan kolonya, dezenfektan, eldiven vb. ürünlere ilişkin reklamların da saldırgan ticari uygulama kapsamında değerlendirilebileceği yönetmelikle açıkça düzenlenmiştir.
IV . SONUÇ:
Kanaatimizce yurttaşların haber alma hürriyetinden eksiksiz olarak yararlanabilmeleri yukarıda tartışıldığı biçimde engellenmektedir. Bu engelleme, sorumluları bakımından mevcut hukuki düzenlemeler ışığında müeyyideler doğuracaktır. Ancak her halükarda idarenin yurttaşların temel hak ve hürriyetlerden eksiksiz olarak yararlanmasını sağlamak yükümlülüğü altında bulunduğu değerlendirildiğinde, içinden geçtiğimiz olağanüstü koşullar da hesaba katılarak bireylerin güvenilir bilgiye erişimde yaşadığı sıkıntıların engellenmesi için yazımızda değindiğimiz hususlarda yeni ve etkin düzenlemeler yapılması gerekmektedir.